Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÇOCUKLUK KAHRAMANIM / SORU 4

Resim
     Çocukken ( ve sanırım şimdi de aynı ) kendime bir kahraman seçmekten çok, orada yaşamak, ortamlarında olmak istediğim yerler, kişiler vardı. Bunlardan ilki Şirinle Köyüydü. Yere tebeşirle çizdiğim mantar evlerde ben de şirin olurdum. Günlük  rutin şirinlemeler, ormanda çilek toplama, şirin baba ile iksir yapma, Gargamelden kaçmak vs. İzlediğim filmler çok etkilerdi beni, kovboy filmlerinde atımın üzerinde dörtnala gittiğimi ya da Kızılderili olduğumu, müzikallerde, ayağımda o bağcıklı siyah ayakkabılar, tapa tapa ayağımı yere vurarak dans ettiğimi hayal ederdim. İzlediğim çizgi filmlerde, filmlerde okuduğum kitaplarda mutlaka kendime de bir karakter yaratırdım. Öyle şişkin egolu biri olduğum düşünülmesin, benimki sadece sevdiğim yerlerde olma isteğiydi. Kahraman seçmekten çok yoldaş olma isteği. Onun gibi olmak ya da yazmak diyeyim istediğim kişi ise lise yıllarında çıktı karşıma. İlk Dostoyevski okuduğumda abartmıyorum nefes almakta güçlük çektim, hala da her okumamda aynı hissi

CEBİMDE KELİMELER / SORU 3

Resim
     Üçüncü soru: Yedi yaş pantolonunu bulsak cebinden ne çıkar?  Pantolon diyence, çocukluğumdan aklımda kalan tek  pantolonum kırmızı örme olan. Çok severdim. Annem birine ördürmüştü, bilekleri lastik örgüydü, sıcacık tutardı. Ama cepleri yoktu:) Cep deyince aklıma o yaşta önlük cebi geliyor, onda da şeker olurdu, bir de renkli Arı Maya'lı silgi, ha bi de mendil, ütülü, kumaş olanlardan. O zamanlar mendil şartı vardı okullarda, kolalı önlük yakası, kumaş mendil. Şimdi var mı bilmiyorum. Bol da çikolatalı gofret olurdu önlük cebimde, çünkü babamın meşhur kaş kaldırma hareketini yapabiliyordum ve büyük sınıflardan babamın öğrencileri bana kaşlarımı öyle yapma şartıyla gofret hediye ederlerdi. Önce sol kaş havaya, sert bi bakış, sonra sola eşlik eden sağ kaşın havaya kalkması ve şov biter. Cep harçlığı da olası şeylerden zira okul çıkışı dondurma, renkli macun aldığımı hatırlıyorum. Oyuncak var mıydı, sanmıyorum. Gerisini çok da hatırlamıyorum, verimli bir yazı olmadı bu sefer:) Şim

ÇOCUKLUK EĞLENCEM / SORU 2

Resim
     Hayalperest bir çocuktum ben , mucizelere inanırdım, sanırım hala biraz öyleyim. Deterjan kutularının kapaklarını özenle açar, ki o zamanlar karton kutularda satılırdı çamaşır deterjanları, içlerinden bir şeyler çıkmasını beklerdim, öyle ya o kadar karton katının arasında bir şeyler saklanmış olmalıydı. Kilimlideyken bahar geldiğinde mahalledeki arkadaşlarımı toplayıp iksir yapardım. İksir yapmak için gerekli malzemeler: Yeni çiçek açmış erik ağacı çiçeği, boş bir kova, biraz su, bir parça ağaç kabuğu:) Bunları karıştırıp kaynatırdık. Bir gün ateş yakmaya çalışırken yakalandım, iksir günlerimin bitişi böyle oldu. Tebeşir ya da beyaz taş bulup yerlere Şirinlerin mantar evlerini çizip Şirincilik oynamak. Şimdi hatırlıyorum elebaşı olmak keyifliymiş:)) Amcamın Teksas, Tommiks vb. çizgi romanlarına geçiş yaptım sonra, okuma alışkanlığım öyle başladı. Bir de Gırgır dergisi, amcam alırdı, çok keyifle okurdum. Avanak Avni en sevdiğim karakterdi. Babam her ay İş Bankasının çocuk dergisini

BÜYÜDÜĞÜM EV / SORU 1

Resim
     Sevgili Leylak Dalı 'nın blogunda yeni bir meydan okuma gördüm, İlham Kedisi başlatmış, sorular çok hoşuma gidince katılmak istedim, keyifli bir konusu var:) İlk sorusu "Nasıl bir apartmanda büyüdün ?"      Ben Gönen'de doğdum... Ömer Seyfettin'in çok sevdiğim bir öyküsü böyle başlar, o yüzden nerede doğdun? diye sorana hep bu cümleyle karşılık veririm anılarımdan. Aslında Zonguldak'ın Kilimli kazasında doğdum. Orada müstakil, iki katlı bir evimiz vardı, babannemlerle birlikte orada otururduk. Girişi yol tarafına bakardı, bizim evimize merdivenle inilirdi, aşağı tarafında minik bir bahçe vardı ve bahçe tünel ağzına bakardı. Balkondan, geçen kömür yüklü trenleri görürdük, çok gürültü yaparlardı, trenini geleceğini düdük sesinden anlardık, kapkara dumanlar saçarak geçerdi tren. Trenlere olan aşkım o günlerden kalma. Ben ve iki kardeşim o evde doğduk. Bizim dairenin yan tarafında bir de kiracımız vardı. Aile evi olduğu için üst kat alt kat gezerdik. Çocu

KÖTÜ TOHUM / NEVZAT PESEN

Resim
    Kötü Tohum filmini yıllar önce Rekin Teksoy'un TRT 2'de yayınlanan Edebiyat Uyarlamaları programında izlemiştim ve çok etkilenmiştim. Bu sene "Türk Sinemasında Temsil" dersimizde "Türk Sinemasında Delilik Temsili" konusunu seçtim  ve ilk aklıma gelen filmlerden biri "Kötü Tohum" oldu. Sinemamız açısından yenilikçi ve ilginç bir film, oyunculuklar  çok iyi ve etkileyici Aşağıdaki yazı ders için hazırladığım  ödevden, umarım keyifle okursunuz. KÖTÜLÜK, HASET VE DELİLİK Kötü Tohum Yönetmenliğini Nevzat Pesen’in yaptığı, 1963 yılı yapımı Kötü Tohum filmi Türk Sineması’nın bu türdeki nadir örneklerindendir. Maxwell Anderson’un aynı adlı tiyatro eserinden uyarlanan film, 8 yaşındaki Alev’in narsist kişiliği üzerine kurulmuştur. Filmin açılış sahnesinde Alev’in hiddetle bakan gözleriyle karşılaşırız, bu sahnenin devamında Alev’in sınıfında düzenlenen güzel yazı yarışmasında kaybettiğini ve arkadaşı Cemal’in kazandığını öğreniriz. Alev Cemal’in

ADAK / ATIF YILMAZ

Resim
   Bir Atıf Yılmaz filmi olan Adak, Erzincan'ın Kargın İlçesi Pelitli Köyü'nde geçen gerçek bir olaydan senaryolaştırılmış. Senaryosunu Başar Sabuncu'nun yazdığı filmde Tarık Akan, Necla Nazır, Erol Keskin, Yaman Okay rol alıyor. Film kurmaca ve belgesel türlerini beraber barındırıyor. Yanlış dini inançların insanları nasıl uçurumlara sürüklediğinin çok iyi bir örneği. Tarık Akan'ın canlandırdığı Müslüm, anne babasız büyümüş, kendi ayakları üzerinde durmuş, kısıtlı imkanlarla, hangi iş olursa çalışmış bir karakter. Film, onun köyden bir kızı ( Necla Nazır ) istediği sahne ile açılıyor, aile kızı vermek istemiyor ve kaçıyorlar. Bir oğulları oluyor. Tarım işçiliği yaparken hırsızlıkla suçlanıyor, haksız yere bu suçlanış Müslümü çok yaralıyor, hapisteyken eğer çıkarsa ve adı temizlenirse, bir oğlu daha olduğunda onu İbrahim peygamberin hikayesindeki gibi Allah'a kurban edeceğine yemin ediyor. Zor bir hayatı olan Müslüm, yoksulluk ve çaresizlikle boğuşurken bir de bu y

SORULAR 2

Resim
   Şikayet etmek gibi olmasın kar, buz işlerinden yoruldum. Bu cümleyi kurduktan sonra, tabi aslında şöyle, böyle de olabilirdi, ya aslında güzel de şusu zor,  vs. vs. gibi cümleleri kafamda kurarken buldum kendimi. Oysa sadece insan olarak bi durumdan sıkıldığımızı yazmaktı niyetim. Kendime nasıl bi otosansür uyguluyorsam ya da neleri açıklamak zorunda hissediyorsam vazgeçtim şimdi, sadece sıkıldım, bu da insan olarak en tabi hakkım sanırım,beyanımdır.       Efenim sorulara geri dönersek, bakalım ikincisi neymiş: Kalbini kazanmanın beş yolu.       1: Kıymet bilmek    2: Düşünüldüğümü hissetmek    3: Mümkünse çok sıkmamak, ısrarcı olmamak:)    5: Arada kendi haline bırakmak    6: Gez de her yere gelirim:)    Çok da zor bir insan sayılmam yani, ya da bana öyle geliyor.    Okulda çok güzel filmle izledim, onları da yazacağım bir ara, söz verdim kendime unutmayayım. Şubat ayı benim için kıymetli bir ay, oğlum,eşim, kardeşim, babam ve sevdiğim bir çok insan bu ay da

YAZMAK GÜZEL

Resim
          Merhabalar. Bu kaçıncı merhaba:)) Ama artık düzenli yazıcam kendime söz verdim. Emoji kullanmadan yazmayı da unutmuşum. Sevgili Nurşen ablanın beni de etiketlediği oyun, yazmama vesile oldu. Her güne bir soru, 17 soru var, ilkiyle başlıyorum. 1: Beş sözcükle kendini anlat.          Hımmm... Ne desem, başarılı, zeki, güzel ahahahaha. Bilemedim, insan kendisi için ne düşünür. Fena bi insan sayılmam:) Gezmeyi, okumayı severim. Bazen çok konuştuğum olur. Çoğunlukla sakin, sabırlı biriyim. Büyüyünce yazar ve yönetmen olmak istiyorum. Susam sokağında bir şarkı vardı, öyle işte:))  ben benim,  sen de sensin,  ben ben dersem,  ben kim olur,  ben sen dersem,  sen sen ben olursun,  hiç aklım ermedi şikayetim yok ama veremem bir anlam çözemiyorum bu sırrı bir türlü...